4 Ağustos 2013 Pazar

Tutumun insani değeri

Tutumun insani değeri
TUTUM SAHİBİNİN BİR DERDİ VAR !


 Siz tutumu hiç irdelediniz mi ?

 Ben irdeledim .


 Evet . Tutum , insanın kendine has bir özelliğidir . Her insanın bir tutumu vardır . Ben Ahmet ‘ i seviyorsam bu ,  bir tutumdur . Çevremdekilere karşı kibarsam bu yine bir tutumdur . Çünkü tutum , insanın bir varlık parçasıdır . Bir bebeğin sinirlenmesi belki bilinçli olmasa da bir tutum sayılabilir . Bebeğin sinirli olması eğer farkındalık söz konusuysa tam anlamıyla bir tutumdur . Çünkü bu durum bir istemli hale dönüşmüştür . Eğer bebeğe karşı bir yanlış hareket yapılır da o tutum onda kalıcı olarak bulunursa bu bir kalıcı tutumdur . Ya da değiştirilmesi zor bir tutumdur . Mesela çok küçük yaşta ırzına kast edilen bir bebek ya da çocuk evlenmeye ömür boyu soğuk bakabilir . Bu kalıcı tutumlara bir örnek teşkil eder .
“ Tutumlu “ denilince akla  “ tasarruf eden “ kimse gelebilir . Ancak tutum sahibi anlamındaki “ tutumlu “ kelimesi bu olgudan birazcık farklıdır . Tutum , insanların kendi yaşantıları sonucu edindikleri duruşlardır . Ömür boyu evlenmeyen bir kız ; bu tutumu , yaşadığı olumsuz deneyimlerden almış olmalıdır . Yoksa sadece bir fikrin söylenmiş olması ile tutum oluşması mümkün değildir .
“ Tutumsuz “ kelimesi de “ harcadığına , tükettiğine dikkat etmeyen “ anlamında kullanılsa da  “ tutum sahibi olmayan “ insan anlamında da kullanılabilir . Çünkü ortada Türkçe ‘ ye aykırı bir kullanım söz konusu yoktur . “ Tutum – suz “ şeklindeki yapı  “ tutum sahibi olmayan “ anlamında da kullanılabilir . Burada “ – suz “ yapım eki olumsuzluk anlamı kattığı için  “ tutumun olmaması “ anlamını da verebilir .
  Her birey kendi deneyimleriyle bir tutumu oluşturmaya çalışır . Gerçi tutum , istemsiz de oluşur . Ancak soru sorarak ve düşünerek oluşturulan tutumlar bireyin yaşamı için olumlu bir durum arz eder . Yapılan işlerde tutumun etkisi kaçınılmazdır . Çünkü “ Ariel “ marka deterjanı seven bir şahıs sonuçta bu deterjanı alırken tutumunun etkisiyle bu işi yapmaktadır . Mehmet ‘ e aşık olan bir kız da ona karşı olan davranışlarında bu tutumuyla hareket edecektir .
 Bireyler , tutum oluşturmada serbesttirler . Michael Jackson ‘ ı sevip sevmemek bireyin kendi seçimidir . Yine Ahmet Özhan ‘ ı dinlemek ve sevmek de bireyin kendi kararına dayanacaktır . Hiç sevmediğiniz ya da sevmek konusunda kararsız kaldığınız biri olursa kendi seçiminizi ortaya koymuş olursunuz . Çünkü kararsız kalmak da sonuçta tercih yapamamak ya da tercihini bu yönde kullanmakla ilgili bir durumdur .

 İnsanlar tutumlarıyla hareket ederler . Ak Parti ‘ ye oy verip vermemek tutumların bir sonucudur . Ya da Almanya ‘ da yaşayan birinin Türk milletvekili için oy kullanıp kullanmaması tutumların sonucunda oluşacaktır . Tutumun etki etmediği bir davranış olamaz . Savaş olduğunda orduya katılmak da bir tutum sonucudur . Eğer kişinin tutumu olumsuzsa o kişi , ordudan ya da askerlikten kaçmaya ya da uzaklaşmaya çalışacaktır .
Yaptığınız bir alışveriş dahi bir tutum sonucu oluşan bir iştir . Sahte rakılar imal eden kişiler ahlaki yozlaşmalarını olumsuz tutumları sonucunda elde etmişlerdir . Reklamlarda da ürünü alakasız anlamlarla tanıtan reklam yapımcıları ya da firmalar kendi olumsuz tutumlarını sergilemiş olmaktadırlar . Müşterilerini dinlemeyen satıcılar da önemsiz buldukları durumlar karşısında yine söz konusu tutumlarıyla hareket etmektedirler .

 Tutum değişimi gerçekleşir mi ? Evet , gerçekleşir ama uzun bir dönemin sonunda gerçekleşir . Mesela Ak Parti ‘ nin 2002 seçimlerinde büyük bir oy ile iktidara gelmesinin işte bu uzun dönemle ilgisi büyüktür . Çünkü şartlar ve durumlar kitleleri bu partinin bir oy potansiyeli haline getirebilmiştir . Yine Ak Parti ‘ ye oy verip de basının yayınlarıyla oy vermeme kararına varan kitleler de yine tutum değişikliğini yaşamış olanlardır .

 Pazarlama anlamında tutum değişimi ise iknaya hazır ya da dirençli olan insanların özellikleriyle ilgili bir durumdur . Çünkü iknaya direncin , ikna edilmek istenen kitle üzerinde bir duvar oluşturduğunu söylemek de mümkündür . Yalnız şunu söylemeli ki direncin boyutu hiçbir zaman ön yargı seti haline gelmemelidir . Çünkü ön yargılarla ancak bir başkasının yönlendirdiği kimseler haline dönüşmüş oluruz . Önemli olan şey , bireyin iknaya karşı “ Olabilir de olmayabilir de . “ şeklinde bir tavır alabilmesidir . Yani fikirlere karşı mesafeli olmak gereksinimi söz konusudur .

 Tutumlarını değiştiren insanlar her şey pahasına tutumlarını değiştirmemelidirler . Mesela para için mahkemede ağız değiştiren ve görünüşte olumsuz tutum sergileyen kimseler kendi ahlaki çöküşlerini hızlandırmaktadırlar . Bir anda bir tutumu komple değiştirmek ancak sıradan insanların yapacağı bir iştir . Tutumunu değiştiren insan bunu bir zaman dilimine yayarak yapmalıdır .

24.03.2007 16:25

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazıp düşünen : Tarık adlı bir şahıs .

Anayasanın sistemli işleyişi

Anayasanın sistemli işleyişi

Anayasaya Canım Feda !!!

  Anayasa olmazsa bülbüller susar !!! Anayasam benim !!! Milletimin bağlı olduğu en yüce mertebe ... Anayasayla çiçekler açar , bahar gelir , yaz olur !... Bu duyguları anlayan var mıdır acaba ?

 Türk milletinin anayasa macerasını ne zaman başlattıklarını bir söylemek lazım . 1924 anayasası ile bir tufan kopmuştur . Yani büyük bir dönem başlamıştır . 1961 anayasası , 1982 anayasası ... derken işte bir dönemeçteyiz . Hâlâ ' 82 anayasası ile iş görmekteyiz . Düzeltmeler , değişiklikler ile kotarılmaya çalışılan bir anayasa ...
Kenan Evren  o yıllar sanırım askeri bir yetkiye sahip ve tabir uygunsa " Paşa " olarak anılıyor . Yapılan değişiklikler ile ihtilal içindeki ülke bir dengeye kavuşturulmaya çalışılıyor . Belki de en sert tedbirler o zaman alınıyor Türkiye ' de . " Solcu " , " sağcı " gibi tabirler o zaman sıklıkla geçiyor konuşmalarda .
 1961 anayasasından daha karışık ve içerikli bir anayasa hazırlanıyor . Sanırım ' 82 anayasasında 177 madde var . Yani cumhuriyet döneminin en sert dönemlerinden biri .
 Annemler anlatırlardı : " Sokağa dahi çıkmak can güvenliği açısından riskli o zamanlar . " Aynı bu günkü Irak ' ta olduğu gibi . Ama o zaman çatışanlar ülkenin kendi vatandaşları . Irak ' ta ise daha çok ABD askerlerine karşı tavır alınıyor .
  Parti üyesi olan , senatoda görev alamıyor . Parti kurmak yasak . Siyasi liderler göz hapsinde . Kimisi yargıya çıkmış durumda .

 Okunulan gazeteye göre sizi yargılayan insanlar var . Canınızı korumak istiyorsanız sokağa çıkamaz , üniversiteye gidemezsiniz . Öyle bir ortamda Kenan Evren belki de en uygununu yapmış .
Diyebileceğim şudur ki siyasi dengeler yerine oturmamış durumda . 1982 anayasası , sıkı bir disiplin getiriyor . Bu sıkı disiplin içerisinde Güneydoğu Anadolu ' daki teröre karşı da bir mücadele sürdürülüyor . PKK ' nın başını çektiği terörün şehit ettiği nice insan var .
 Böyle bir ortamı disipline etmek o kadar da kolay değil tabii ki . Belki askeri bir yönetim iş başında ama siyasi düzenin hakim olamadığı bir süreç bu dönem .
 Kenan Evren , daha sonra 7 seneliğine cumhurbaşkanı oluyor . Ve Turgut Özal dönemi başlıyor . Siyasi bir rahatlama başlıyor . ANAP , o zaman % 50 ' ye yakın oy alıyor ve başka bir rakibin olmadığı arenada işe başlıyor .
 İkinci seçimlerde de ANAP , yine tek başına iktidara geliyor . Ama bu dönem artık 1980 öncesi döneme nazaran daha rahat bir dönem .
 Turgut Özal ' a suikast yapılıyor mecliste . Bir zarar olmadan kurtuluyor Turgut Özal .
 Ekonomiyi rahatlatan önlemler alınıyor .
 O zamanki Turgut Özal ' ın eleştiri aldığı noktalardan biri de kendi ailesinin gergin bir dönem geçirmesi ve onun bu duruma yeterince hakim olamaması .
 Ama böyle bir dönemde zor bir Türkiye ' yi ileriye taşımanın da ağırlığını unutmamak gerek .
1982 anayasası ile başlayan bu dönem zamanın şartlarına göre eklemelerle bu güne kadar geliyor .
 Komple bir anayasa değişikliği 2007 ' ye geldiğimiz bu günlerde bence kaçınılmaz olmuş durumda . 1980 dönemi ile bu gün çok farklı . Kenan Evren ' in de dediği gibi " O günden bu güne değişen çok şey var . Berlin Duvarı kalktı , Sovyetler Birliği dağıldı ... "
 ANAP , iktidara gelmeseydi belki de hâlâ dağınık bir Türkiye yaşayacaktık .
 Çok partili siyasi hayat yeniden başladıktan sonra siyasi liderlerin ekonomideki istikrarsızlığı ve acemice tavırlar yüzünden enflasyon Turgut Özal ' dan sonra belli bir artan ivmeye sahip oldu . Bu durum yıllarca Türk milletinin belini bükmüştür .
 Anayasa toplumu bağlayan kurallar dizisi olarak toplumun ihtiyaçlarıyla örtüşen bir görünüm almalıdır . Bizim böyle bir değişime bence gerçekten ihtiyacımız var .
 Anayasanın bağladığı bütün insanlar anayasada söz sahibi olmalıdır . Anayasayı koyan varlık siyaset ve millet işbirliği olmalıdır .

VERİLER VE BİLGİ BÜTÜNÜ

Konu :  Bilgi , günümüzde işletmeler için vazgeçilmez bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır . Bilgiye sahip olmak için veriler toplanılır , anlamlı bir bütün halinde bilgiye dönüştürülür . Veri ; rakamlar , semboller , ..vb. gibi bir anlam ifade eden parçalardır . Bir şirketin o yıl yaptığı satışlar ile ilgili veriler o satışların nerede ne zaman yapıldığı , ne kadar sürede yapıldığı gibi ayrıntıları içerebilir .

VERİLER VE BİLGİ BÜTÜNÜ  

Veriler , bilgiyi anlamada bize yardımcı olabilecek yol arkadaşlarıdır desek yanlış olmazdı sanırım . Veriler , bir şirketin günlük satışları olabileceği gibi yıllık satışları da olabilir .

Bilgi ; işletmenin vazgeçilmez bir parçasıdır . Bu gün hele …

İşletmenin kendi bilgi kaynakları arasında örneğin perakende satış yapan bir mağazanın barkod okuyucuyla elde ettiği veriler yer alabilir .
İşletmenin bilgi kaynakları ; bilgisayar sistemleriyle kayıt altına alınan verilerdir demek yanlış olmazdı sanırım .
Veriler ; o günkü satışlardaki vergi miktarı , kar zarar durumu olabilir .
Mali tablolar da verilerin bilgiye dönüştürüldüğü önemli bilgi kaynaklarındandır .
Bilgi ; işletmenin gidişatına yön verdiği ölçüde önemlidir .
Bilgisiz bir işletmecilik anlayışı mümkün değildir .
Örneğin işletmenin kar zarar durumu bilinmezse işletme , yeni yatırım alanlarına yönelebilir mi ? ...
Veriler ; sembollerden oluşur . Günlük kar zarar durumu bu sembollerden çıkartılan sonuçlardır .
Bilgisayar sistemleri ; bu verilerin kayıt altına alındığı yegane sistemlerdir .
Ofis programlarıyla örneğin Excel ‘ de bu veriler tablolara dönüştürülür .
Powerpoint ile sunu hazırlanabilir , görsel dokümanlarla bu sunular zenginleştirilebilir , işletme yöneticilerine bu konularda raporlar sunulabilir .
Resim ve çizim programlarıyla görsel sunular zenginleştirilebilir .
Bilgi , değerlidir …
Bilgi ; işletmenin yol haritasını çıkarmada önem taşır .
Bilgi çalışanları ; mühendis , avukat gibi bilgi konusunda çaba gösteren meslek gruplarındaki insanlara denilir .
Bir bilgi çalışanı daima verilerden bilgi bütünü yapmaya gayret gösterir .
Bilgi bütünü anlamlı ve doğru olmalıdır . Yanlış bilgi bütünü işletmeye yanlış kararlar aldırtabilir .
Bilgiden faydalanan bir işletme ; bilgisayar sistemlerine yatırımı asla çok görmez . Çünkü günümüzde bilgisiz hareket etmek işletmeler için hele imkansız hale gelmiştir .
Bilgisayar sistemleri bilgi sistemleridir . Bilgi sistemi ise gerek işletme içi gerekse dışı bir ağ oluşturmaya olan gerekliliği vurgular .
04.03.2011 15:21
Yazan : Tarık Tümlü adında bir genç …

E – postam : dussunce@yahoo.com

ULUSUN ÖZELLİKLERİ HAKKINDA KISA BİR DEĞERLENDİRME

Konu : Uluslaşmış toplumlar feodalitenin yıkılışından sonra ortaya çıktı . Ulus olmak ; gelecekte ve geçmişte aynı değerlere bağlılık , ortak bir kültür mirasına sahip olmak ve ortak yaşama arzusuna sahip olmak demektir . Özellikle Atatürk ‘ ün ulusçuluğu Türk halkına bütün değerleriyle bağlanan herkesin Türk olduğu inancını taşır .

ULUSUN ÖZELLİKLERİ HAKKINDA KISA BİR DEĞERLENDİRME

Ümmetçilik … Aynı dine mensup olanların oluşturduğu ortak birlik … Bu anlayış Osmanlı Devleti ‘ nde var olan bir anlayıştı . Dini değerlere bağlılık siyasi anlamda devlete egemen olan düşünceydi . Dinin dışına çıkma hukukta mümkün değildi .
Ulus , aynı değerleri benimseyen bir kültür birliğidir . Ulus olurken hep bu nokta önem taşır . İçlerinde mücadele edenler ulus olamazlar .
Ulus ile millet aynı anlamı taşır .
Bu bakımdan ulusçuluk ile milliyetçilik aynı anlamı taşıyan iki öğedir .
Arap kabileleri ulus olamadılar uzun zaman . Çünkü içlerinde ulus olma bilinci yoktu .
Derebeylikler yıkıldıktan sonra ulusal diller doğdu . Laiklik de Batı Avrupa ‘ da başlayan bir akımdı .
Feodalite ; krallık düzeninin bir çeşitidir . Feodal beylikler ticaret ve sanayinin gelişmesiyle birlikte çöküntüye uğradı . Toprak soylular ile kent soylular arasındaki mücadele liberalizmi ortaya çıkardı .
Ekonomik liberalizmin babası İngiliz Adam Smith ‘ tir . Liberalizm ; ekonomik ve siyasi liberalizm olarak ikiye ayrılır . Sanayi Devrimi ile birlikte liberalizm de doğmuş oldu .
Ortak değerlere bağlılık ulus olma bilincinin ilk şartıdır . Ulus olmak ; ortak değerlere olan inanç , beraber yaşama arzusu , ortak kültürel değerleri benimsemek ile oluşan bir birliktir .
Atatürk ‘ ün ulusçuluğu Türk halkına vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk kabul eder .
Özellikle bu bağ kendisini Türk halkının değerlerine olan ortak inanç ve yaşama arzusuyla başlar .
Uluslaşamayan toplumlar bir devlet kuramazlar . Devlet olmadan da kültürün gelişebilmesi mümkün değildir .
Avrupa ‘ da uluslaşma akımı Fransız Devrimi ile gün ışığına çıktı .
Amerikan anayasası “ Egemenliğin halktan kaynaklandığını “ söyler .
Egemenlik Tanrı ‘ dan alınmaz . Halk ancak egemenliğin kaynağıdır .
Bu düşünce ulus egemenliği fikrinin ta kendisidir .
Ulus , seçimler yoluyla kanaatini belli eder ve kendisini yönetecek olanları seçer .
“ Genel ve eşit oy “ demokrasinin ön şartlarındandır .
Atatürk kadınlara 1934 ‘ te seçme ve seçilme hakkını getirirken Batı ‘ da kadınların oy hakkı henüz yoktu .
Demokraside özgürlük ve bağımsız yargı da seçimlerle birlikte bir bütün oluşturur .
Ulus olmak , ancak demokrasiyi özüne sindirebilenlerin yapabileceği bir şeydir .
16/02/12
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir babayiğit .
E – postam : dussunce@yahoo.com

Türkiye Cumhuriyeti ‘ nin 1923 – 1995 arasındaki iç siyasetiyle ilgili izlenimler

Konu : Türkiye Cumhuriyeti ‘ nin 1923 – 1995 arasındaki iç siyasetiyle ilgili izlenimler

İçerikte neler var ? : Atatürk döneminde yaşanan iç siyasi olaylar , İsmet İnönü ‘ nün cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanan iç siyasi olaylar , 2 . Dünya Savaşı ‘ nın iç siyasetimize etkisi , 1960 darbesi ve 1982 dönemi , 1950 ‘ li yıllardaki siyasi durum , demokrasimizin cumhuriyetle olan yerleşme süreci

DEMOKRASİYE AŞIK MIYIZ ?

Sayın seyirciler … Maçın 89. dakikasındayız . Evet , gol atma ihtimali her an söz konusu .
Şakayla karışık , Sadri Alışık !!!
Konuyla ilgisi var mı bu söylediklerimin ?
Aslında doğrudan yok ama olsun . Bu , benim yazım !!!
Türkiye Cumhuriyeti ne yol kat etti acaba ? Bunu irdelemek gerekli .
1923 ‘ ten itibaren cumhuriyet ilerledi .
Peki ne oldu ki ? ! … Anlatayım .
·         Demokrasi , Türkiye ‘ ye 1923 ‘ te cumhuriyetin ilanıyla yerleşme aşamasına girdi . Demokratik kültür hemen aşılanamazdı . Bunun için zaman lazımdı . Cumhuriyetin ilanından sonra ilk önemli olay halifeliğin kaldırılması olmuştur . Atatürk döneminde 1938 ‘ e dek olan olaylar hakkında söyleyeceklerim var . 1930 ‘ a dek olan olaylar arasında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ( Partisi ) ‘ nın kurulması vardır . İlk olarak Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmuştu . Sonraki partimiz az önce söylediğimdir . Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası , devlet bütünlüğü ile ilgili yanlış tutumlarından ötürü kapatıldı . Şey Sait Ayaklanması , Güneydoğu ‘ da başlamış ve bastırılmış bir ayaklanmadır .
·         1930 ‘ da büyükelçilerimizden Fethi Bey ( Okyar ) , Serbest Cumhuriyet Fırkası ‘ nı kurdu . Fakat devrim karşıtları bu partiye doluşunca ve Menemen olayı da ortaya çıkınca Fethi Bey ‘ in kendi isteğiyle parti kapatıldı . Bu arada Adana ‘ da kurulan Ahali Cumhuriyet Fırkası da kapatıldı .
·         Türkiye ‘ de 1930 ‘ dan sonra kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı , üniversite reformu , kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı gibi yenilikler de yapıldı .
·         Demokrasi hakkında yazılan çizilen çok şey olduğu kesindir . Demokrasiye inanmış insanların varlığının olması zamana bağlıdır . Türkiye , henüz bu bilinci kazanamamıştı .
·         Çok partili siyasi hayat , 1930 ‘ dan sonra 1946 ‘ ya kadar askıda kaldı . O dönemde Cumhuriyet Halk Fırkası tek parti olarak yönetimde ve mecliste kaldı .
·         Türkiye Cumhuriyeti ‘ nde izlenen iç siyaset “ barış “ tır . Atatürk döneminde ve sonrasında dış siyasette de aynı yol izlendi .
·         Menemen Olayı hakkında bir şeyler söyleyeyim . Bu olay asteğmen ve öğretmen Kubilay ‘ ın başının kesilmesi sonucunu doğuran bir olaydır . İzmir ‘ de Fethi Bey gezi yaptığı sıralarda Derviş Mehmet adlı bir tarikat üyesi şeriat istemek söylemiyle halkı kışkırtmak istedi . Asteğmen Kubilay , durmalarını söyledi . Ve tahta mermilerle ateş ettirdi . Derviş Mehmet ‘ e bu mermiler etkimeyince onun taraftarları galeyana gelip asteğmen Kubilay ‘ ın başını kestiler ve sokaklarda dolaştırdılar . Bu durum duyulur duyulmaz askeri birlikler geldi , olaylar bastırıldı ve Derviş Mehmet ve yanındaki iki kişi idam edildi .
·         Atatürk , demokrasiyi yerleştirmek niyetindeydi fakat bunu göremeden 10 Kasım 1938 ‘ de karaciğer sirozundan ötürü öldü . Onun acısını bütün Türk ulusu duymuş ve dünya da aynı duygu ve düşünceleri paylaşmıştır .
·         Atatürk ‘ ün ölümüne neden olan olay onun içki ve tütün bağımlılığı ve bunun sonucu olan karaciğer sirozuydu .
·         Atatürk , kendisine bağışlanan çiftlikleri ulusuna geri vermiştir .
·         Ölümünden önce yazdığı vasiyetinde servetini Cumhuriyet Halk Fırkası ‘ na bıraktığını ve gelirin ulaşacağı yer olarak Türk Tarih ve Dil Kurumlarının olacağını söylemiştir . Evlat edindiği kişilere aylıklar bağlatmış , kız kardeşine bir ev alınmasını istemiş ve İsmet İnönü ‘ nün evlatlarına da aylıklar bağlatmıştır . Tarihte görülmemiş olan bir durum şudur : İlk kez bir devlet adamı için Medeni Kanun ‘ daki saklı payın kaldırılması ve mirasını istediği kişi ya da kuruma bırakabilmesi anlamında 1933 ‘ te bir yasa çıkarıldı . Bu yasa 2307 sayılı yasadır .
·         Atatürk ‘ ün sağlığında olan olaylar arasında şu da vardır : Bulgaristan ‘ ın Razgrat ( ? ) şehrinde bir Türk mezarlığı bazı Bulgarlar tarafından tahrip edildi . İstanbul gençliği de Türklere yapılan hareketi kınadılar ve İstanbul ‘ daki bir Bulgar mezarlığına çelenkler bıraktılar . Atatürk , ulusal bilinci desteklemiş fakat izinsiz bir gösteri olduğu için de yapılan işi kınamıştır .
·         İstanbul ‘ da şubesi bulunan bir Avrupalı yataklı vagon firmasında , bu firma Türkiye ile de anlaşmalıydı , çalışanlar genelde Fransızca konuşurlardı . İstanbul ‘ da da durum böyleydi . Bu alışkanlık Osmanlı ‘ dan kalmaydı ve İstanbul ‘ daki aydın kesim bir gösteriş olsun diye Fransızca konuşurlardı . Bir gün bir memur Türkçe konuştu ve bunu duyan Fransız müdür o memura ceza kesti ve kötü laflar söyledi . Bunu duyan İstanbul gençliği Türklere yapılan bu eyleme karşılık olarak bir gösteri yaptılar ve bu bürodaki Atatürk resmini alıp halkevine teslim ettiler .
·         Çerkez Ethem , Kuvayi Milliye birliklerinin bir zamanlar başıydı ve sonradan Atatürk ile liderlik mücadelesine girdi . Ve Yunanistan ‘ a kaçarak onlarla iş birliği içerisine girdi . Suriye ‘ den beş kişiyi Türkiye ‘ ye Atatürk ‘ e suikast için soktu fakat bir kişi yakalanınca suikast hazırlık aşamasında önlendi .
·         Atatürk ‘ ün sağlığında Tunceli ‘ de bir ayaklanma olmuştu . Doğu Anadolu ‘ da bu olay önlendi ve bir daha böyle bir olay oluşmadı .
·         Atatürk , sağlığında demokrasi kültürünün yayılmasını istiyordu . Menemen Olayı ‘ ndan sonra devrimci kadronun halkla bütünleşmesi için eğitici , yaygınlaştırılmış bir eğitim gerçekleştirildi . Ve bir süre daha çok partili yaşama geçiş aksamak zorunda kaldı .
·         Takriri Sükun Kanunu , Şeyh Sait Ayaklanması üzerine çıkarıldı . O zamanlar İsmet İnönü başbakandı . Takriri Sükun Kanunu , özgürlüklere sınırlama getirebilme yetkisini hükümete veren bir kanundu . 1925 ‘ te ( ? ) çıkarılan bu yasa sonuna kadar uygulandı .
·         İsmet İnönü , iktisat politikasında Atatürk ile uyuşamayınca 1937 ‘ de ( ? ) görevinden ayrıldı . Yerine başbakanlığa iktisat bakanı olmuş olan Celal Bayar getirildi . Bu uyuşmazlığa rağmen Atatürk ve İsmet İnönü arasındaki arkadaşlık devam etmiştir .
·         Atatürk sağken Bursa ‘ da da bir ayaklanma çıkmıştı . Fakat olay büyümeden önlendi .
·         Fethi Bey , bir devrimciydi . Kendi kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası ‘ nda devrime bağlılığını arkadaşlarıyla beraber söylüyordu . Fakat bu partideki devrim karşıtlarının söylemi çok başkaydı . İş çığırından çıkmadan Fethi Bey , kendi isteğiyle partiyi kapattı .
·         Siyasetin anlamı üzerinde birkaç şey söyleyeyim . Siyaset , izlenen yol demektir . Teknik anlamda ise siyaset , devletin belirlediği amaçlara uygun stratejiler demektir . İçte ve dışta devlet , farklı siyasetler izleyebilir . Fakat ikisinin paralel olması yöneticiler için bir avantajdır .
·         Türkiye Cumhuriyeti ‘ nde yaşayan herkesin demokrasiden faydalanması , özgürlüğün korunması – bireysel anlamda – ve bunun her zaman sürdürülmesi Atatürk ‘ ün istediği bir şeydir . Demokrasi için hoşgörü gerekir . Ve kişilerin buna inanmaları … Atatürk döneminde sağlanamayan bu temel ancak 21. yy. a girerken Türkiye ‘ de yerleşme yoluna girebilmiştir .
·         Demokrasi aynı zamanda kişilerin eşitliğini savunan bir rejimdir .
·         Atatürk , öldükten sonra 10 Kasım 1953 ‘ te Anıtkabir ‘ de bu günkü yerinde defnedilmiştir . 1953 ‘ e kadar da geçici mezarında bulundurulmuştur .
·         Atatürk , 1923 ‘ ten itibaren TBMM tarafından her 4 yılda bir cumhurbaşkanlığına ölünceye dek getirilmiştir .
·         1924 anayasasına göre cumhurbaşkanı sadece devletin başı olarak bulunuyordu . Hiç yetkisiz gibiydi .
·         Atatürk ‘ ün ölümünden sonra cumhurbaşkanlığına 11 Kasım 1938 ‘ de İsmet İnönü TBMM tarafından oy birliğiyle getirildi .
·         2. Dünya Savaşı , Türkiye ‘ yi üretici erkeklerin silah altına alınmasından ötürü zor günlere ekonomik açıdan sokmuştur . 1930 ‘ lu yıllarda da böyle bir durum dünyadaki ekonomik krizden ötürü Türkiye ‘ de vardı . 2. Dünya Savaşı sırasında ekmek gibi temel malzemeler karneye bağlanmıştır . Stokçulara vergi gibi ek yükler getirilmek istenmiştir . Fakat yanlış tutumların tamamen önlenmesi söz konusu olmamıştır . İsmet İnönü , Türkiye ‘ yi savaş dışı  bırakmak için her yolu uygulamıştır . Savaşın bitimine iki sene kala ABD ve İngiltere ‘ nin yanında savaşa girilmiş fakat herhangi bir savaş eylemi gerçekleşmemiştir .
·         İsmet İnönü , yetkisi dışında kendi partisinin 1946 ‘ ya dek şefi ve doğal olarak “ Milli Şef  “ ilan edilmiştir . İsmet İnönü , yüzlerce eseri Türkçe ‘ ye çevirtmiştir . Tiyatroların çoğalması , klasik müzik gibi müzik türlerinin yayılması , toprak reformu için Toprak Yasası ‘ nın çıkarılması – Bu konuda kesin ve açık bir gelişme olmamıştır . - , mecliste Müstakil Grup adı altında bir parti bölümü kurması onun icraatları arasındadır . Müstakil Grup mecliste denetim için kurulmuştu . Fakat başkanı yine İsmet İnönü ‘ ydü . Bu sebepten ötürü gerçek bir denetleme olmadı .
·         1946 ‘ da CHP ‘ den ayrılanlar Demokrat Parti ‘ yi kurdular .
·         Demokrat Parti , 1950 ‘ de CHP ‘ nin gizli oy , açık sayım ve  seçimin yargı tarafından denetlenmesi ilkesini getirince ve seçimler gerçekleşince iktidara gelmiştir .
·         Demokrat Parti başındakiler ilk yıllarda bir kalkınma sağlamışlarsa da maalesef sonradan bir tüketim , borçlanma ve savurganlık siyaseti sebebiyle ülkeyi ekonomik buhrana ve enflasyona itmişlerdir .
·         DP ‘ nin eleştirilebilecek yönleri çoktur . Devrimi kökünden söküp atmaya kadar uzanan siyasi amaçlara sapmış bir yönetici kadrosu vardı DP ‘ nin . Mecliste “ halka mal olmuş – olmamış devrimler “ ayrımını meclis programını okurken DP başkanı söyleyebilmiştir . Fakat bu kişi cumhuriyetin başından beri gerek İsmet İnönü gerekse Atatürk zamanında mecliste yer alan biriydi .
·         Ve ardından 27 Mayıs 1960 darbesi … Askeri yönetim , yeni anayasa ve Adnan Menderes ve iki arkadaşının özel bir mahkemede yargılanarak asılması … İşte o dönemin iç karartıcı tablosu .
·         2. Dünya Savaşı ‘ nda dış alımı yoktu Türkiye ‘ nin . Krom gibi maddelerin satışından elde edilen döviz stoku Türkiye ‘ yi tarihinin en geniş döviz stokuna sahip yapmıştı . Fakat sonradan DP zamanında bu stok tüketildi .
·         İsmet İnönü , Milli Şefliği zamanında da DP ile CHP arasında bir uzlaşma zemini aramıştır .
·         Türkiye ‘ nin demokrasi sınavı bitmemiştir daha . 12 Eylül 1980 ( ? ) darbesine kadar da devlette iç karışıklıklar yine meydana gelmiştir .
·         Açıkça söylemek gerekir ki Türkiye ‘ nin tarihinde barış ön planda olmuştur . Çünkü Atatürk “ Yurtta barış , dünyada barış “ ilkesini getirmiştir . Dışta da Türkiye ülkenin çıkarları zedelenmesi söz konusu olmadıkça silahlı bir eyleme girişme siyasetini izlememiştir .
·         Devrimler , kararlı bir şekilde Atatürk ‘ ün sağlığında yerleştirilmeye çalışıldı . 1930 öncesi dönemde harf inkılabı , halifeliğin kaldırılması , saat inkılabı , kıyafet inkılabı , Medeni Kanun ‘ un kabulü gibi adımlar gerçekleştirildi .
·         Benim görüşlerim ise şunlardır : Türkiye ‘ de Atatürk ‘ ün ölümünden sonra gerek hayat şartları gerekse yanlış tutumlar sebebiyle demokrasiye geçiş yavaş olmuştur . Bu gün 21. yy. dayız . Atatürk ‘ ün barış siyaseti hâlâ gündemimizdedir . Yani kaybolmamıştır . Eğer kaybolursa bu günkü konumumuzu kaybedebiliriz , Orta Doğu ‘ da ve Avrupa ‘ da siyasi  istikrar bozulma noktasına gelebilir . Türkiye , bir denge unsurudur . Türkiye ‘ yi dışlamak imkanı bu gün pek yoktur . Bu bakımdan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak hiçbir ülkeye zarar getirmeyecektir .

10/03/09
E – postam : dussunce@yahoo.com

ATATÜRK YAŞAR MI ?

Konu : Türkiye yi Atatürk ün kurduğu cumhuriyet ilerletmiştir . Türkiye devrimi , Atatürk  ün bir ürünü olarak tüm Batı ve Doğu milletlerinde hayranlık uyandırabilmiştir . Özellikle Mahatma Gandhi gibi yazarlar , Atatürk ü övmüşlerdir .

ATATÜRK YAŞAR MI ?


Atatürk ün öldüğü yıl … 1938 !!! Acaba o tarihte Türk devrimi de ölmüş müydü ki ? !
İsmet İnönü gibi liderler de geldi onun ardından . Acaba onun yeri doldurulabildi mi ki ?
Yazar Prof. Dr. Ahmet Mumcu , kendi yazdığı açıköğretim inkılap tarihi kitabında “ Türk devrimi “ sözünü sık kullanır . Ama ben  “ Türkiye devrimi “ sözünün çok daha gerçekçi olduğuna inanıyorum .
Türkiye devrimi diyorum çünkü aslında Türkiye nin kendisi bir devrimdir veya bir devrimin ürünüdür … Ürünüyle birlikte devrimi anmak bana daha mantıklı geliyor .

Evet , Türkiye devrimi Osmanlı da yaşamayan bir yeni ruh içeriyordu . İslamcılık tan farklı bir anlam taşıyor bu ruh … Türkiye devrimi , vicdani ilkelerin özünü değiştirmedi  . Camileri , kiliseleri , havraları yıkmadı . Cem evlerini , Şiileri dışlamadı bu anlayış . Alevilerin yaşam şeklini ortadan kaldırıp atmadı . Türkiye devriminde namaz kılanla kılmayanın birbirine karışması söz konusu olmadı . Hiçbir kişinin giysisine abartılı bir müdahale olmadı . Ne demek bu ? Yani , resmi kıyafetler ve din adamlarının dini ortamlar dışında giyeceği kıyafetler dışında bir müdahale olmadı diyorum . Şapka takmak , memurların giyeceği bir kıyafet oldu sadece …Bir de Türkiye de mürteci hareketlere izin verilmedi . Türkiye devrimi aynı zamanda Türkiye halkının veya Türk milletinin bir ürünü oldu .
Atatürk ile ilgili yüzlerce kitap yazıldı . Türkiye devrimini anlatan onlarca söz söylendi . Batının imkansız dediği şey gerçekleşti . Batı , Türkiye devriminin ruhunu anlayamadı başlarda . Ama Türkiye devrimi yerinde durmadı . Geliştikçe gelişti …
Mahatma Gandhi bile “ Atatürk , insanlığın en iyi kişilerinden biriydi . O , inançlı bir kişinin yurdunu kurtarabileceğini göstermiş oldu . “ derken Batılı yazarlar onun için daha övgü dolu sözler sarf etmektedirler .
Batılı bilim adamı Duverger ( Duvercır ) bile “ Türk tek parti yönetimi hiçbir zaman diktatörce bir yapı taşımamıştır . ….”  derken dünya bilim adamlarının övdüğü bu devrim , Atatürk ile ve Türk halkı ile bir fevkaladelik yaratmış ve tüm dünyayı etkilemeyi başarmıştır .

18 Ağustos 2008 Pazartesi
E postam : dussunce@yahoo.com
Yazan : Tarık adlı Tümlü soy adlı bir bilim insanı .

İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

Ana konu : İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

İçerikte hangi konular var ? :  İnkılapların oluşum mantığı , devletlerin yaşam süreçleri , ihtilal ve inkılap kavramlarının ilişkisi , Türk devriminin siyasi oluşum şekli , Avrupa ‘ nın Aydınlanma Çağı ‘ na girişi

İNKILAP TARİHİNE BİR ADIM

Evet , yeni bir konuyla daha karşınızdayım …

Devrimin varlığını kavramak için sosyal olaylara bakmamız gerekebilir … Ama sosyal yaşamın anlamını açıklamak bu iş için bir adım olacaktır .
Sosyal yaşam , insanoğlunun varlığını sürdürmesi için bir gereksinimdir . İnsanın sosyal bir canlı olması onun konuşabilmesi ve düşünebilmesi yönleriyle diğer canlılardan ayrılması sayesinde olur .

Konuşmak , düşündüğünü ve hissettiğini ifade edebilmektir . Hiçbir canlıya nasip olmayan bu özellik , insanın simge yapma ve kullanma becerisinden kaynaklanır . Diğer canlılar tıslayarak , havlayarak , görüntüsünü değiştirerek veya benzeri şekillerde iletişim kurarlar . Ancak simge yapma sadece insanda olan bir özelliktir . Arap alfabesi , Çin alfabesi , logaritma dili ( mesela log 10 = 1 diyebilmek gibi ) gibi bütün diller işte bu söz konusu olan simgesel beceriyi göstermektedir . Mesela sin 30 = ½  , cos 30 = √ 3 / 2 , Arap alfabesindeki “ “ ( lamelif ) simgesi gibi simgesel durumlar hep bahsedilen konuyu pekiştirmektedir .
Canlılar içerisinde yalnızca insanlar konuşurlar . Belki bazen el kol hareketleriyle olur bu … Ama hep olan bir şeydir . Düşünme ise birazcık farklı bir durumdur . Bu da insana has bir özelliktir . “ sin 30 = ½  “denklemini bulan insan zihni ve düşüncesidir . Bir maymuna belki insana has bazı yetenekler kazandırabilirsiniz ama mesela bir maymun , Leonardo da Vinci hakkında onun resimlerinin güzel olup olmadığını söyleyebilir mi ? Bunu bir makaleyle ya da bir panel düzenleyerek açıklayabilir mi ? Buna bakarak denilebilir ki insan zihnini yüceltmek  elbette bir gereksinimdir .
İnsan ne zaman ortaya çıktı ? Şimdi bunu irdeleyelim .
İnsan , kökeni aydınlatılamamış bir canlıdır . Bir dinazorun tarihini arkeologların çalışmaları sayesinde öğrenebiliyoruz  ama maalesef insanın kökenini ne arkeologlar , ne etnologlar ne de antropologlar kesin olarak ortaya koyabilmişlerdir . Birtakım bulgular olmakla birlikte bu konu kesinliğe ulaşamamıştır . Belki şöyle denilebilir ; milyonlarca yıl önce insanın ataları belirdi . Bu , evrimci görüşe göre insansı maymunlar idi . Bir ailenin , arkasından kabile ve devletin oluştuğu görüşü ise tamamen bir varsayımdır . Ailede baba ve anne belirdi . Baba , ev ihtiyaçları ve savunma ile ilgileniyor ; anne ise eve ve çocuklara bakıyordu . Aileden önce her şey kolektif idi . Aslında bu söylenenler bir uyumlu sosyal yapı için geçerli olabilir . Ancak insanın bu yolla yaşamını sürdürmesi pek mümkün değildir . Çünkü insan , birey olma düşüncesini taşımadan bir mesleği icra edemez . İnsanlar eğer ki kolektif yaşadılarsa iş bölümü nasıl sağlanabildi ? Birey olma düşüncesi doğmadıysa insanın ,  bitkilerin tozlaşmayla üremesi gibi bir durumda olması söz konusu olmaz mı ? Ayrıca hukuk , basit ve kolektif yaşayan bir topluma nasıl egemen olabilir ? Devlet , belli bir kültür düzeyine gelmiş toplumların eriştiği bir aşamadır . Ancak düşünen bir varlığın , bu günkü düzeye göre ilkel fakat maymunlara göre modern bir yaşam sürmesi söz konusu değil midir ?  Aileler , daha sonra kabilelere dönüştüler . Kendi gücünü kabul ettiren kişi o zaman için şef sayılıyordu . Ve daha ileriki bir aşamaya gelindiğinde devlet ortaya çıktı . Burada itiraz ettiğim nokta açıktır : İnsan , evrensel haklara sahip olabilmek ve hakkını koruyabilmek için hukuka , bir sistemli yaşayışa muhtaçtır . Kolektif yaşayan bir toplumda bunlardan bahsedemezsiniz . Bu ise insani değerlere uygun düşmez . Devlette şefler kendi kurallarını koyarlardı . Yani seçilme olayı ortada yoktu . Yunanlıların site devletlerinde – polislerde -  demokrasiyi basit tarzda yaşayanların olduğu kabul ediliyor . Fakat egemenliği dine dayandırma olgusunu da açımlamak gereklidir . Evet , belki % 90 din kuralları vardı . Romalılarda , Yunanlılarda , Mısırlılarda bu , vardı . Ama hepsini aynı kefeye koymanın doğru olmadığını söyleyebilirim . İçerisinde demokrasiyi savunanlar yok muydu ? Belki basit bir şekildeydi ama mesela Hz. Peygamber , kurduğu din devletinde hiçbir görüşünü tek başına belirlemiyordu . Bir olayda daima yakınlarına ve arkadaşlarına danışarak hareket ediyordu . Bu , Kur ‘ an ‘ da da yazan bir olgudur . Bir din devletinde danışma ve iş birliği anlayışının olması bu günkü demokrasinin basit de olsa bir örneği değil midir ? Burada şunu eklemek isterim ; dogmatik kalıplar içerisinde devlet yönetilemez . Kemal Atatürk ‘ ün dediği şey çok açıktır : “ Hayatta en gerçek yol gösterici şey bilimdir . “ İnsan , tartışmalı ; fikir düzeyini yükseltmelidir . Devlet , ancak akıl ve bilimle yönetilmelidir . Din bilginleri sınıfının yönettiği bir anlayış laiklikle uyuşamaz . Benim söylemek istediğim şey açıkça şudur : Tarihte demokrasi örnekleri görülmemiş değildir . En ulvi anlayışlarda bile kısmen de olsa demokrasiye inanmış kimseler bulunabilir ve bunun olması çok normal sayılmalıdır . Yoksa bu günkü yapımızın bozulması anlamında bir söz söylemiş değilim ve bu söz konusu bile olamaz .
Mısırlılar , dini anlayışların egemen olduğu bir yaşam tarzını tarihte elbette sürmüştür . Hatta firavunların kendilerini tanrı sayması bile söz konusu olmuştu . Halkın onayını almadan bir yönetim şeklini benimsemiş nice milletler vardır . Yunanlılar , yöneticilerinin tanrıya danışmasını benimsemişlerdi . Mısırlılarda kral aynı zamanda rahipti . Demek ki dini kaynaklı yönetim çoğunluğun yönetim tarzıdır . Dinin egemen olmaması , seçimle iş başına yöneticilerin getirilmesi Fransız ve Amerikan devrimlerinin bir sonucudur . Amerikan devrimi önce olmuştur ancak Fransız devrimi , çok daha geniş bir alanda etkili olmuştur . Tarihte ilk devrim Amerikan devrimidir . Halkın yöneticileri seçmesi düşüncesi Aydınlanma Çağı ‘ nın 18. yy. ın sonlarına doğru oluşturduğu bir olgudur . Avrupa , para ekonomisine geçtikten sonra bu uyanış somut olarak ortaya çıkmaya başlamıştı .
Halkı iyi yönetemeyenler seçimle iş başından uzaklaştırılabilir . Bu , modern düşüncenin bir ürünüdür . Bir hükümet darbesinde ise durum şöyledir ; ancak eski düzenin başına yeni yöneticiler zorla gelir ve ufak değişiklikler olur . Yani sistem aynen devam eder . İnkılap ya da devrim ise bütün toplumsal kurumlarda külli bir değişimi anlatır . Reform ya da ıslahatlar ancak var olan durumu düzeltmeye çalışabilir . Devrimde kurumlar zorla değiştirilir . Bir ihtilal olmadan devrim olamaz . İhtilal , var olan durumunu düzeltemeyen bir devlette bir düşünsel alt yapıdan sonra gerçekleşir ve kurumlar zorla değiştirilerek devrim yapılmış olur . Türk devrimi , zaten var olan eskimiş kurumlarını atamadığı için kanlı olmayan bir girişimle yani devletin kurulmasıyla işe başladı . Fransız devrimine bakarsanız orada kanlı bir ihtilali bulursunuz .
Fransız devriminde becerikli olmayan kralların etkisiyle ve düşünsel bir alt yapıdan sonra kanlı bir ihtilal oldu . Sonunda Aydınlanma Çağı fikirleri bütün Avrupa
’ yı ve ardından diğer devletleri – Osmanlı Devleti , Rus Çarlığı gibi – etkiledi .
Peki devlete dönelim diyorum . Bir devlet olmadan kültür gelişemez . Çünkü devlet , kültürün olmasını sağlayan ve buna güvence veren asgari bir şarttır . Kültür ise şöyle tanımlanabilir : “ İnsanların yarattığı ekonomik , bilimsel , dini , spor , eğlence , giyim – kuşam ,..vb. alanlarda yarattığı değerlerin hepsine birden kültür denilir . “ Bu bakımdan kültürsüz toplum olamaz .
Devrimle ilgili söyleyeceklerime devam ediyorum . Devrim , bazen bazı alanlardaki değişimleri yansıtmak için kullanılabilir . “ Kültür devrimi , iletişim devrimi , eğitim devrimi ,..vb. “ deyimler kullanılabilir . Ama teknik anlamda devrim bu anlamda kastedilen şey değildir . Teknik anlamda devrim , külli bir değişimdir .
Evrim ( evolution ) nedir peki ? Bir toplum , kendiliğinden zorlama olmadan değişirse buna evrim denilir . Bu , devrimden sonra da olabilir , devrim ( revolution ) olmadan da olabilir . Yani evrimleşme için devrim şartı yoktur . İskandinav ülkeleri bunu açıkça göstermektedir .
Türk devrimi , evrimleşen fakat sonradan durağanlaşmış bir toplum için yapıldı . Bu bakımdan evrimleşme Türk toplumu ve Türk devrimi için geçerli değildir . Türk toplumu ancak Türk devrimi yapıldıktan sonra evrimleşme aşamasına tekrar gelebilmiştir .
Devletin olmadığı ilkel yaşayış bu gün dahi görülebilmektedir . Devlet kuramayan toplumların tutsak yaşamaları çok olağan sayılmalıdır . Bu bakımdan Türk devrimi , Türk milletinin özgür yaşamasının kalıcılığını sağlamıştır .
İnsanın sosyal yaşamı , bir gereksinimdir dedim yazımın başında . Sosyal yaşayan arı , böcek , horoz , aslan gibi canlı türleri doğada elbette vardır . Fakat insan , özellikle aklı ve konuşması ile eşref – i mahlukat olarak anılmış bir canlıdır demek yanlış olmayacaktır sanırım .
22.01.2009 23:49:05

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir babayiğit .

TEYEMMÜMÜN ALINIŞ ŞEKLİ

TEYEMMÜMÜN ALINIŞ ŞEKLİ

Teyemmümün alınış şekli nasıldır ? : Teyemmümün sünni mezheplere göre sünnet ve farzlarına uygun alınış şekli şöyle söylenebilir :
·         Euzü besmele çekmek
·         Niyet etmek ( Niyet ettim teyemmüm etmeye denilebilir . )
·         Elleri toprağa sürmek
·         Sonra elleri yüze sürmek
·         Fazla toprağı silkmek
·         Sol elle sağ kolu meshetmek
·         Sağ elle sol kolu meshetmek
·         Bunları yaparken sol elin baş ve işaret parmaklarını sağ kolun dış kısmını , diğer parmaklarını da iç kısmını meshederken kullanmak
·         Sağ el için de aynı şeyi uygulamak
Teyemmüm için piyasadaki namaz hocası ve kadın ilmihalleri kaynak olarak incelenebilir .
6-Eyl-09
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilgi deposu
E – postam : dussunce@yahoo.com

TEYEMMÜMÜN SÜNNİ MEZHEPLERDEKİ HÜKMÜ

TEYEMMÜMÜN SÜNNİ MEZHEPLERDEKİ HÜKMÜ

Teyemmüm nedir ? : Teyemmüm ; kast etmek , yönelmek anlamlarına gelen bir kelimedir . Sünni mezheplere göre teyemmüm bir ibadet şeklidir . Sünni mezheplere göre teyemmüm , abdesti ya da guslü gerektiren bir hal olur da su olmazsa temiz bir toprağa el ve yüzü sürerek kollar da dahil olacak şekilde bu uzuvları mesh etmekten ibaret bir harekettir .
Sünni mezheplere göre teyemmümün hükümleri :
1-      Farzları ( şartları ) : Niyet ve elleri ve yüzü ( kollar da dahil olacak şekilde ) toprağa sürüp mesh etmek
2-      Sünnetleri : Besmele çekmek , parmakları açık bırakmak , eller ve yüzdeki fazla toprağı silkmek , teyemmümü yaparken sıraya uymak , elleri geri ve ileri hareket ettirmek ,..vb.
Teyemmüm sünni mezheplere göre ne zaman farz olur ? :
1-      Su 3 km. ötedeyse
2-      Su , ihtiyaç kadarsa
3-      Suyu kullandığımız zaman hastalık olacaksa
4-      Suya ulaşmak zorsa ( örneğin kuyudan su çekmek zorsa )
5-      Suyla abdest veya gusl alınınca bayram veya cenaze namazlarını kaçırma olasılığı varsa
Teyemmüm sünni mezheplere göre ne zaman bozulur ? :
1-      Teyemmümü mubah kılan hal ortadan kalkarsa
2-      Su herhangi bir şekilde bulunursa
Teyemmümün Şiilik gibi mezheplerdeki uygulama alanı farklı bir tarzda olabilmektedir .
6 Eyl. 09
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir şiirci .
E – postam : dussunce@yahoo.com

TEYEMMÜMÜN NİTELİĞİ VE FARZLARI

TEYEMMÜMÜN NİTELİĞİ VE FARZLARI

Teyemmüm  , sözlükte bir şeye kasdetmek demektir . Dini olarak ise abdestsizliği gidermek için su bulunmadığı veya suya gücü yetmediği zaman kişinin temiz toprakla elini ve yüzünü meshetmesidir .
Gusül veya abdest için su bulunmadığı zaman teyemmüm edilir .
Teyemmüm nasıl yapılır ? : Abdest alınacağı zaman su yoksa o zaman temiz toprak cinsinden bir şeye kişi önce elini değdirir , yüzünü mesheder sonra da kollarını dirseklere kadar mesheder .
Teyemmüm için farzlar niyet ve bu meshetmelerdir .
İmam Züfer ‘ e göre niyet teyemmüm için farz değildir .
Teyemmüm ile insan toprağa döneceğini anlar ve tevazu sahibi olur .
Teyemmüm ne zaman farz kılındı ? : Hicretin beşinci senesinde . Şaban ayının ilk günlerinde “ Beni Mustalık “ ( Huzaa kabilesinin bir oymağı ) savaşında Hz. Peygamber , bin kişilik bir ordu ile susuz bir yerde gecelemişlerdi . Sabah namazı için su bulamadılar .
Nisa 43. ve Maide 6. ayetlerinde geçen hükme göre “ Yolculuğa çıkar da su bulamazsanız teyemmüm getiriniz . “ anlamındaki teyemmüm ile o bin kişilik ordu sevinerek sabah namazlarını kılmışlardı .
18.12.2011 03:23
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilim sevdalısı .

E – postam : dussunce@yahoo.com

TERLEDİM !!!

Konu : Terleme – kohezyon teorisi , bitkilerde su yükselişini açıklayan bir teoridir . Bitkilerde su , üç olay ile yükselir . Kök basıncı , kılcallık olayı ve terleme – kohezyon teorisi bu durumu açıklayan üç tane olgudur .

TERLEDİM !!!

Ceddim baba , ceddim dede …
Hımmm !... Anlamsız bir başlangıç …
Bitki olmak isterdim şu hayatta .
Ne demek bu şimdi …
Terlemek bitkiler için bir kader mi ?
Bitkilerde su , yükselen bir yapı gösterir . 100 metrelik ağaçlarda su nasıl yükselmektedir ? İşte bu soruyla ilgili olarak terleme – kohezyon teorisi ortaya atılmıştır . Terleme , bitkilerin yapraklarında olan bir şeydir . Yapraklardaki stomalardan bitki için fazla olan su terleme yoluyla atılır . Stoma , gözenek demektir . Dolaşım sistemi bitkilerde taşıma sistemi adını alır . Stomalar , bitkinin gaz alışverişini yaptığı boşluklardır . Aynı zamanda su kaybının olması için de stomalar iş görmektedir .
Terleme – kohezyon teorisi , yapraklardan su kaybı olunca azalan suyun bitkinin köklerinden gelen suyu çektiğini ve bu şekilde gövde boyunca suyun yükseldiğini ortaya koyar . Yapraklarda damarlar bulunur . Bu damarlar , yapraklara terleme yani fazla suyun atılması için suyu taşırlar . Köklerden alınan su , aynı zamanda inorganik maddeleri de beraberinde getirir . Bu maddeler arasında mineraller de bulunmaktadır .
Kök basıncı , köklerin bitkilerde suyu emmesidir . Bu emme bir basınç ile oluşmaktadır . Kılcallık olayı ise odun çeperinin suyu çekmesi ile ilgili bir olaydır . Esas olarak terleme – kohezyon kuvveti suyu yükselten unsurdur . Kılcallık olayı daha az etkilidir bu konuda . Kök basıncı da bu konuda etkisini göstermektedir .
Tabii ki stomalardan su kaybının olması aynı zamanda suyun bitkideki durumuyla da ilgilidir . Yani su bitkilerinde su kaybı en çokken sıcak iklim ve çöl bitkilerinde su kaybı en azdır .
Sadece stoma işin içerisinde değildir . Kovucuk ya da lentisel denilen açıklıklar da su kaybıyla ilgilidir .
Bitkiler , damarlı bitkiler – damarsız bitkiler , çok yıllık bitkiler gibi ayrımlara da uğrarlar . Damarlı bitkilerde yapraklar vardır . Yaprak ayasının genişliği suyun kaybına bağlıdır . Su bitkilerinde örneğin nilüfer bitkisinde yapraklar son derece geniş bulunmaktadır .
Kılcallık olayında suyun çekilmesini sağlayan kuvvete adezyon kuvveti denilir .
Bitkilerin çok yıllık – tek yıllık olması onların ömürlerinin uzunluğunu ve yaşayışlarının şeklini belirtir .
27.04.2009 07:59

E – postam : dussunce@yahoo.com


Yazan : Tarık Tümlü adlı bir biyolojist

TERAVİH NAMAZININ SÜNNİ MEZHEPLERE GÖRE KILINIŞI

TERAVİH NAMAZININ SÜNNİ MEZHEPLERE GÖRE KILINIŞI

·         Teravih namazı bir müekked sünnettir .
·         Teravih namazını cemaatle kılmak efdaldir .
·         Teravih namazına Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi dört halife ( Hulefa – i Râşidin ) döneminde de devam edilmiştir .
·         İmamın 4 rekatte bir selam vererek kıldırması efdaldir . Her rekatte en az on ayet okunması böylece bir hatim yapılmış olunması ( Ramazan ayında ) güzel bir harekettir .
·         Teravih namazını iki rekatte bir kılmak akşam namazının iki rekat sünnetini kılmak gibidir . Teravih namazını dört rekatte bir kılmak da yatsı namazının dört rekatlik sünnetini kılmak gibidir .
·         Güzel ses , kalbi meşgul etmez . Güzel okuyuşu olan bir imamın olduğu mescide gitmekte bir sakınca yoktur .
·         Cemaate vitirde yetişen yatsıyı sonradan kendisi kılar . Yine cemaate teravih namazının bir bölümünde yetişen kimse de yatsıyı yalnız başına kılar .
·         Teravihi yalnız başına kılmak isteyen için cemaate gitmemek hata değildir .
·         İmamın cemaati sıkacak şekilde Kur ‘ an okuması da doğru değildir .
·         Teravihi kılmak için yalnızca “ Namaza “ diye niyet etmek de mümkündür .
·         Teravihte hata yapan imam hatasını düzeltmelidir .
·         Teravihin 20 rekatte bir , 10 rekatte bir veya 2 rekatte bir kılınması da mümkündür .

13/11/11
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir şahıs .

E – postam : dussunce@yahoo.com

Temerrüde girmenin şartları nelerdir ?

HUKUKA GİRİŞ YARDIMI ( 1 )

Konu 2 : Temerrüde girmenin şartları nelerdir ?

TEMERRÜT İLE BAŞBAŞA !!!


Temerrüt ile başladı hikayemiz … O gün bu gündür temerrütteyim .
Temerrüdü tanımlamıştım ben …
Temerrütsüz bir hayat olmaz mı acaba ?
Yahu ne diyorum ben ?
Bir borç zamanında ödenmiyorsa ve borçlu , ihtar ediliyorsa işte o zaman borçlu temerrüde girmiş demektir .

Burada şunu belirtmek istiyorum : Bir borcun ödenmesi için belirli bir zaman olmalıdır . Borcun niteliğine göre o borcu ister taksitle ister peşin ödemiş olalım o borcun vadesi gelmiş olmalıdır . Mesela elektrik borcunu , günü gelmeden almıyorlar şu anda . Yani borcun ödeme zamanı gelmeli . Peki ne zaman ödenecek borçlar ? Aksine bir hüküm yoksa hemen ödenmelidir . Ama sonradan ödeme konusunda anlaşılmışsa o zaman o ödeme tarihi geçerli olacaktır .
 Borcun ödenme zamanına eski tabirle ifa zamanı denmektedir .
Borcun günü gelmiş olabilir ama bu da temerrüt için yeter koşul değildir .
Peki ne lazım ? Şu lazım : İhtar
Daha önce açıkladım ihtarı . İhtarı sözlü ya da yazılı yapmak alacaklıya kalmıştır . Fakat yazılı yapmak ispat gerektiren hallerde söz konusu olabilmektedir .
Bakın temerrüdün şartları nelerdir konusunu işliyorum . Ve bu şartları az ve öz olarak anlatmış bulunuyorum .
Burada ekleyeceğim şeyler olacak … Öncelikle şunu söyleyeyim ; alacaklı , borcu isteme yetkisi olan kişidir . Borçlu ise borcunu yerine getirmesi gereken kişidir . Aradaki borç ilişkisinin konusu bir hareket biçimidir ve buna , daha önceki yazımda söylemiştim , edim denir . Burada şunu söyleyeyim ; edimin konusu : yapmak , yapmamak ve vermektir .
Vermek borcu , mesela para borcu olarak söylenebilir . Yapmak borcuna örnek : işçinin iş taahhüdünü yerine getirmesi … Yapmamak borcuna örnek : rekabet yapmamak …
Borcun konusu ne ise onu yerine getirmeye de ifa denir .
Borçlu olan kişi temerrüt halinde sözleşmenin geçerli olduğu ödeme zamanını aşmış ve alacaklı tarafından uyarılmış durumdadır .
Bu bakımdan borcunuzu zamanında ödeyin derim ben . Temerrüdün sonuçlarıyla ilgili gerekli bilgileri daha sonra işleyeceğim .

15 Ekim 2008 Çarşamba
E postam : dussunce@yahoo.com
Yazan : Tarık Tümlü nün bizzat kendisi .

Açıköğretim "Sosyolojide yakın dönem gelişmeler" ders notları - bedava

Açıköğretim "Sosyolojide yakın dönem gelişmeler" dersinin son 2020 ders özet notları aşağıdaki linktedir: Sosyolojide yakın döne...